Hangimiz çocukken, şöyle gıcır gıcır bir bisiklet hayali kurmadık ki? Sahip olduğumuzda ise kaçımız, sonsuz heyecanla selesine oturup sürmeyi denemedik? Peki ya başardığımızda duyduğumuz o büyük gurur? Sonra arkadaşlarla bitmek bilmeyen yarışlara ne demeli? Ve belki de en güzeli, vitesi bile olmayan o iki teker ile yokuş aşağı inerken, rüzgârın yüzümüzü okşayıp saçlarımızı dalgalandırdığı an düşmekten korktuğumuz kadar uçmayı sevişimiz. Bazen de frenin tutmadığı durumlarda ayaklarımızla bisikleti durduruşumuz. Bol kahkahalara karışan mutluluk kokulu çocukluğumuz. Anılarımızın taa orta yerinde bisiklet maceralarımız!
- Bir çılgınlık yapacağınızı hissediyorum Nuray Hanım?
- Nasıl yani?
- Yani şöyle; pazar sürüşünden önce bisiklet alacakmışsınız gibi geliyor.
Şaşkınlıkla, bu şekilde gelen mesajı okuyorum. Evet ama bu çocuk, benim bisiklet alacağımı nereden anlamış olabilir? Nasıl olur da bu kadar heyecanlandığımı bir anda da böyle bir aksiyona kalkışacağımı hissetti. Tam olarak bunu anlamaya çalışırken ekrana düşen bir fotoğraf! Ve ta ta taaa! İlk görüşte aşk! Gri bir bisiklet! Griye bayılırım. Yani ne siyah ne beyaz! Ama aradaki bütün tonlar... Boyu, jantları bana uygun gibi. Bir şehir bisikleti... O sarı lastiklerine de bayıldım. Griye ne de çok yakışmış. Bisiklet alacağımı anlamış olan bu genç sporcu, en büyük hobisini başkalarına da aşılamaktan gurur duyuyor olmalı ki çoktan benim için de bir tane araştırmış ve bulmuştu bile. İşte şu an tam da karşımda duruyordu.
En iyisi hikaye baştan başlamak...
Evet bisiklete binmeyi çok seviyorum. Ancak çocukluktan sonra, yeğenlerimin bisikletlerine zaman zaman el koymanın dışında bir elin parmaklarını geçmez sürüş sayımız. Ve ilginç bir şekilde, bu süreçte araya koskoca 20 yıl sığdırmışız. Gel zaman git zaman, yaşadığım ani bir aydınlanma ile polikliniğe bisikletle gidip gelebilmek için soluğu bir spor malzemeleri mağazasında alıyorum. Birden bire, o gün alınmış bir karar! Aslında asi, dinamik, aykırı ve maceracı bir karar...
Satıcının:
- Nasıl bir bisiklet istiyorsunuz? sorusuna,
- Bisiklet işte, nasıl olabilir ki? cevabından sonra karşımdaki yüzün karmakarışık olması beni de şaşırtıyor. En son, yıllar önce bisiklet sürüp, şu an öylece, hiç bir bilgiye erişmeden, almaya karar vermiş biri olarak, ne teknik bir özellik ne bir teferruat ne de üçe ayrılan dağ, şehir ve yol bisikleti hakkında bir bilgim var. Gidon, sele, kadro, jant boyu ve daha onlarca bilmediğim şeyler dahil. Sadece polikliniğe gidip gelmeyi istiyorum dediğim satıcının bana dağ bisiklet satmış olması da ilginç!
Neyse ki kask, pompa ve su matarası gibi detaylarda boğulmadan hızlıca eksiklikler tamamlanıyor ve sonuçta bu poliklinik seyahati dileğimi, bir çok kez yerine getirmiş oluyorum.
Heyecanlı günlerdi tabi! Bu esnada tek korkum araçlardı. Gerçi bu korkumu hala çok yenebilmiş değilim...
Üç yıllık süreçte pek çok kez sahile, bazen tek başıma, bazen ise oğlumla minik turlar yapmış olduk.
Öyle keyifli ki; özgürlüğü sonuna kadar hissettiğim bu sürüşlerde, çimlerin üzerinde bir kitaplık mola vermek ise ayrı bir tat!
Bu şekilde geçmiş üç yılın ardından yine ilginç bir şekilde karşıma çıkan bir slogan; 'Egzoz kokusuna karşı parfüm kokusu!' 22 Eylül 2019 tarihinde tüm Türkiye'de ve dünyada aynı anda Süslü Kadınlar Bisiklet Turu! Kaçırır mıyım hiç? Asla! Bu gezgin ve maceracı ruh için mükemmel bir farkındalık oluşturma etkinliği!
Bir çok kaygıyla birlikte, belirtilen saatte hazır bulunduğum meydanda tek bir kişinin bile olmaması büyük hayal kırıklığı olsa da baştan, sonra bir anda gelen diğer bisiklet sürücüleri beni çok mutlu ediyor!
Gel zaman git zaman, araya dünyayı kasıp kavuran yangınlar, seller, depremler, çığlar, savaşlar ve pandemi giriyor. Ta ki 3 Haziran 2020 Dünya Bisiklet Gününe kadar! Yine o, çok sorgulamadan aldığım ve bu süre boyunca hakkında pek okumadığım dağ bisikletimle katılıyorum; bisiklet kulübü ile şehir içi kortejine. İşte tam olarak orada öğreniyorum aslında bisiklet çeşitlerini ve vites kullanmayı (vitesi tam olarak anlayamamış olabilirim), bir de 7 Haziran‘da Yalova’ya yapılacak olan uzun yol sürüşünü. Tam da hayalini kurduğum şey; uzuun, upuzuuun bir yol, göz alabildiğince uçsuz bucaksız sürüş keyfi... Bacaklar disiplinli bir pedallama süreci yaşarken, beynin fazlalıklarından arınması... Kalbin, kasların ritmine yetişmeye çalışırken, ruhun buna karşı çıkması, baş kaldırması ve inadına yavaşlayıp dinginleşmesi! Hayallerin ise... Ohooo... Alıp başını gitmesi... Kim durdurabilir ki onları? Kalbin ve kasların hızından daha hızlı...
İşte tam da bu yüzden, bu tutkumu yerine getirmek için Yalova sürüşüne katılmalıydım. Lakin bisiklet? Bu bisikletle olacak iş değil! Öyleyse iki gün içinde yenisini almak en güzel çözüm! Madem ki bir hayal kurduk, sonuna kadar peşindeyiz. Genç bisikletçinin yazma anı, tam da bu kararımın peşi sırasına denk geliyor. Hala çılgınlığımı, arzumu, heyecanımı nasıl anladığını çözmüş değilim! Ama birlikte yaptığımız detaylı bir planın sonunda ertesi gün önce bu spor için gereken eksiklerimi tamamlayıp ardından arabamızı Eskihisar'da bıraktıktan sonra feribotla Topçulara geçmek, heyecanlı bir başlangıç! Benim için bisiklet almaya gidiyor olmak... Ve alırsak, dönüşte sürerek geleceğimizden tabii ki genç arkadaşımın bisikleti de bize eşlik ediyor. Akşam saatinin yaklaşması ve otobüslerin bizi almama ihtimaline karşı otostopla gitmek ne kadar aksiyon ve macera dolu ise, ilk görüşte beğenip aşık olduğum bisikleti hemen satın alıp dönüşte o aşkı pekiştirmek için sürmek de o kadar akıl kârı işte!
Ve böylece ilk uzun sayılabilecek sürüşümü, bisikletimi satın aldığım gün Yalova'dan Topcular'a, yanımda sohbet etmekten keyif aldığım, yardımsever, dinamik, güçlü ve yakışıklı bir bisikletçi ile yapmış oluyorum! Bütün detayları düşünüp sorularıma hoşgörüyle cevaplayan ve teknik bilgileri öğreten bu gence hep borçlu kalacağım sanırım. Üstelik ay tutulmasının olduğu o geceyi, denizin üzerinde bisikletimle yaşamak da ayrı bir tesadüf! Tesadüfün böylesi, şahane!
Mutlu ve huzurlu döndüğüm gün sonunda aslında benim için yeni bir başlangıç oluyor. Tıpkı '50 İlk Öpücük' filmindeki gibi... Üçüncü başlangıç aslında bisiklet için...
İki gün sonra bisiklet kulübü ile katıldığım Yalova sürüşü şahane geçiyor.
56 km sonunda hiçbir ağrım olmayınca bunu bir tık arttırıp 86 kilometrelik Şile’ye doğru ikinci bir rota ile devam ettirmeyi istemek çok uçarı bir karar olmasa gerek! Ancak sadece kilometrenin değil yokuşların da arttığını düşünürsek, bir tık değil, tık tık artmış oluyor bu yeni destinasyon!
Sabahın erken saatlerinde, şahane yol manzaraları, enfes çiçek ve ağaç kokularının yanı sıra müthiş bir enerji ile başlayan seyahatin son 15 kilometresinde nasıl can çekiştiğimi ise hiç yazmak istemiyorum. Benim düşük tempom yüzünden güneşi tam tepemizde hissettiğimiz o sıcakta, sadece ısı ile değil açlık, susuzluk ve yorgunlukla da baş etmeye çalışıyor olmak feci bir durum! Ruhumu teslim ettiğimi düşündüğüm o son rampada yardımsever arkadaşımın desteğidir beni yeniden hayata döndüren. Bu sürüşten bir çok kazanım ve öğreti ile geri dönerken bisiklet sporunun zorluğunun yanı sıra keyfini, heyecanını ve mutluluğunu yaşamış olmanın gururu da hemen yanıbaşımda...
Doğru bisiklet, doğru ekipman, doğru zamanlama, doğru beslenme... Böyle uzayıp giden bir çok doğru ile çok doğru bir seçim yapmış olduğum için gururluyum! Gezgin ruhuma iyi gelecek olan bu iki teker bedenimi ve beynimi de destekleyeceği için şanslıyım!
Hayat seçtiğimiz yollar ise eğer, benim seçimim, adını Kurşunî koyduğum bu yol arkadaşım! O zaman, ismini renginden ve hayat felsefemden alan bu yeni dost ile yeni maceralarda görüşmek dileğiyle
Comments